KÖY ENSTİTÜLERİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK   “Adamda çocuk olarak doğmuştur. Onun kudreti büyüyüşündeki kudrettedir.” Rabindranath Tagore     Enstitü: Bir üniversiteye bağlı olarak ya da bağımsız bir kuruluş biçiminde kurulmuş olan ve genellikle belli konularda araştırmalar yapan ve bazı durumlarda öğretime de yer veren eğitim kurumudur. Köy Enstitüsü: Köy Enstitüsü adındaki enstitü kavramı köyün her yönüyle araştırılıp, sorunların, ihtiyaçların saptanması ve giderilmesi yönünde irdelenmesi, çözüm yolları ve uygulama stratejilerinin saptanmasıdır. Ki bunların içinde bir tanesi ve başta geleni bu saptamalara ve köy şartlarına uygun öğretmen yetiştirmektir.   Sistem: Biri birini düzenli bir biçimde etkileyen, biri birine dayanan öğelerden oluşan (alt sistemlerden) bir bütündür. Sistemin bağıntılı alt ve üst sistemleri vardır.   Türkiye’de Köy Enstitüsü ne anlama gelmektedir. İsmail Hakkı Tonguç Köy Enstitülerini şöyle tanımlıyor. Köy öğretmenleri ile köye gerekli başka mesleklerin erbabını iş eğitiminin ilkelerine de uyarak yetiştirmek amacıyla ziraat işlerine elverişli arazisi bulunan yerlerde, bölge müessesesi  (kurum) olarak açılır. Öğrencisi köyden alınan ve yatılı olan eğitim kurumlarıdır. Bu tanımlamayla Tonguç, bölgenin ekonomik, kültürel ve politik yapılanmasına uygun yahut onun doğruya değişiminin lokomotifi olacak sistem ya da kuruluşlar olabileceğini belirtmektedir.   Yine Tonguç “Canlandırılacak Köy-1939” kitabında şunları yazıyordu. “Köy sorunu “Mihaniki... (alışkanlıklarla kol ve kas gücü)”  bir surette köy kalkınması değil, anlamlı ve bilinçli bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köylü insanı öylesine canlandırmalı bilinçlendirmeli ki, onu hiçbir güç kendi hesabına ve insafsızca sömüremesin” Tonguç bu söylemiyle de bir insanın hem bedensel becerilerini, hem de zihinsel yetkinliklerinin geliştirip aldanmamalarını istemektedir.   İsmail Hakkı Tonguç ve Türkiye Cumhuriyeti Kurucuları Köy Enstitülerinin eğitimdeki yaratıcısını tek kişiye indirgersek, Mahmut Makal’ın “Eğitimin Atatürk’ü” dediği İsmail Hakkı Tonguç çıkar karşımıza. Arkasından İsmail Hakkı Tonguç ile etkileşim içinde olan, Mustafa Necati, Rıdvan Nafiz Edgür, Bakan Saffet Arıkan, Nafi Atıf Kansu vd. eğitimin önemi üzerinde anlayış birliğine yönelmiş insanları görürüz.   Kimdi Bu İsmail Hakkı Tonguç? Tonguç 1893’te Silistre Tatar Atmaca köyünde doğup, 1901-1905 İlkokul, 1906-1909 ortaokul (Rüştiye) okumuş bir çocuktur. Kırım tatarlarından olup, gelip Osmanlı Avrupası’nın Bulgaristan da Dobruca’ya yerleşen büyük ailenin bir ferdidir. İlk anısı, kucağında oturduğu insan aksakallı “Tonguç’um benim” diyen kart baba dedikleri büyük ailenin reisi dedesi Veli Efendidir. Ortaokul sonrası Kastamonu’da öğretmenlik okurken 1914’te İstanbul’a gelmiş ve eğitimine devam etmiştir. 1919’dan itibaren çeşitli defalar eğitim adına Almanya ve diğer Avrupa ülkelerine gide gele kendini yetiştirmiş bir kişiliktir.   Böylece sıfır yaştan itibaren toplumu adına birikim yapan bir insan olduğunu öğreniyoruz. Diğer yandan Türkiye Cumhuriyeti Kurucuları, başta Atatürk ve İnönü olmak üzere toplumu var etme adına uğraş içindedirler. Nitekim onların hem sıfırdan başlayarak eğitimlerinde sonra da bulunduğu ülkenin insanlarıyla birlikte var olma uğraşları toplum adınadır.  Çok doğaldır ki bu toplum içinde kendileri de bulunmaktadır. Böylece E.Kant’ın “insanlığın en büyük buluşu dediği “eğitim ve yönetim” konusu Türkiye Cumhuriyetinin var olup ayakta durması için eğitim ve T.C. kurucu insanlarının uğraş alanları ortaklaşmıştır.” Çağdaş eğitim kuramının temel ilkeleri doğrultusunda gelişen çocuğun eğitiminin yaparak – yaşayarak, öğrenmeyi -öğrenme ilkesi üzerinde, yönetim ve eğitim otoriteleri anlaşmışlardır. Bu anlaşma uzlaşma şeklinde olmayıp doğrular üzerinde birleşmeyle ilgilidir. İşte Türkiye’de Köy Enstitüleri fikri, 1921’den itibaren hem eğitimcilerin hem de yöneticilerin kafa yorduğu önemli ve değerli bir çalışma azmi kazanmalarını sağlamıştır. Köy Enstitüleri Türkiye Cumhuriyeti’nin o günkü koşulları (%85 köylü) içinde nasıl bir çözüm gerektirir araştırılarak 17 Nisan 1940 da yasal bir çerçeveye oturtulup hayata geçirilmiştir. 15 yıl için planlanan bu öğretim şekli maalesef 6 yıl gibi kısa bir zamanda engellemelere tutularak yozlaştırılmış, çeşitli defalar budanarak 1954 yılında da adı ve programı değiştirilerek Öğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. Bu Köy Enstitüleridir ki öğretmen okullarına dönüştürülmesine karşın işlevlerinde alışkanlıklarından dolayı öğrencilerine anlayış, ilke ve amaçlarına toplumsallık adına katkıya kısmi de olsa devam etmiştir. Ancak kapitalizmin ağır basan para, mal ve itibar hırsızlığını meşrulaştırmasının önüne geçme imkanı bulamamıştır. Böylece 17-18 bin civarındaki köy eğitimcileri sanki okyanusun içinde Gulf-Stream sıcak su akıntısı gibi her gün biraz daha soğuyup azalarak bu günlere gelmiştir. Bizler de o gün bugündür her sene 17 Nisanda Köy Enstitülerinin başarılarını anarak huzur bulmaya çalışır olmuşuz. Ağıtlarla, övgüler dizmek bir yere kadar rahatlık sağlıyor. Ama geçici ve güncel rahatlamadır. Çünkü hala eğitim ve eğitim sistemimiz yerlerde sürünmeye devam etmektedir. 1950’den bu yana devletimizin bir “eğitim politikası“ oluşamamıştır. İş başına gelen hükümetlere hatta her değişen bakanların hobilerine göre sistem uydurup uygulamaya konulmaktadır. Örneğin AKP hükümetleri 2005’ten sonra tam 6 kez sistem değiştirmiş. Her seferinde de daha kötü uygulamalarla eğitimi bataklığın ortasında çırpınır vaziyette kendi haline bırakmışlardır. Şimdi bize düşen görev, bu eğitim ve eğitim sistemimizi bataklıktan çekecek, yeni bir anlayışla, bu anlayıştan doğan ilkelere ve bu ilkelerden yönlenmiş amaçlarla, uygulamaya geçebilecek bir donanımda “eğitim sistemini” oluşturmaktır. Sistem örgülenmesinden önce kısaca insanın insanla ilişki biçimi konusunda bir kaç kelime söylemek istiyorum. İnsan varoluştan bu yana iki anlayış çerçevesinde ilişki kurmuştur. 1.      Öğretmen öğrenci ilişkisi 2.      Efendi köle ilişkisi Öğretmen öğrencisini fizik ve zihin olarak geliştirerek kendini geçmesini, yeni verilerle üreten ve yaratan biri olmasını isterken, efendi kölenin kendine hizmet etmesini istemektedir. Bir efendi; kölesinin fizik ve zihin gelişiminin asla kendisini geçmeyecek şekilde, düzenleme yapmaktadır. Eğitim ve öğretim sistemlerinde bu ilişki biçimi göz ardı edilerek yapılıyorsa kişiler arası güven giderek de toplumlar arasındaki güven olayının gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır.  Bu ilişki biçimleri sadece öğretmen ve efendiler için söylenmemektedir.  Bir annenin ya da babanın da, eğer ben çocuğuma bakıp büyüteceğim, sonrada o bana bakacak diye bir amaç içinde ise, öğretmen de öğrencisini para, mal ve itibar amacıyla eğitimde bulunuyorsa, o ilişki de efendi köle ilişkisidir. Kısaca, canlı yürekli ve duyarlı bireyler ve bu bireylerden oluşan bir toplum istiyorsak Köy Enstitülerini yeniden düşünmeliyiz. Çünkü Köy Enstitü sitemi öğretmen öğrenci ilişki biçimiyle çalışıyordu.   Neden Köy Enstitüleri ? Çünkü Köy Enstitüleri; çocuğun bireyselliğini yok etmeden, özgün düşünme sınırlarını kaldırıyor. Yerleşik düşünme kalıplarına uymayan yeni verilerin değerlendirilmesini de ustaca yapabiliyorlardı. Kısaca burada yetişen insanlar; ·           Olgu ve ilkeleri soyutlayabiliyorlardı ·           Soran, sorgulayan eleştiren ve eleştiri kabul eden insan olmuşlardı ·           Bedensel ve zihinsel bir yaratıcı bir güce kavuşmuşlardı ·           Bağımsız düşünebiliyorlardı. ·           Problemi çözmede girişimci olmuşlardı. ·           Etkili iletişim ve sürdürülebilir kalkınmanın azmindeydiler. ·           Çıkarımlarla yeni bilgiler üretebiliyorlardı. ·           Kapasitelerine güvenmeyi kendini tanımayı başararak kavramışlardı. ·           Kendilerine inanarak ve güvenerek değerli olduklarına kanaat getirmişlerdi. ·           Farklı olgu ve ilkelere değer vererek onlara da öncülük edebiliyorlardı.   Şimdi geldik sadede: Bugün bu insanları nasıl yetiştirebiliriz.? Köy Enstitülerini neden yeniden düşünmeliyiz.? Köy Enstitülerinin kuruluşuna kadar yani 1924-1940 tarihleri arasında gerek Türkiye’nin ekonomik, kültürel ve politik koşulları, gerekse dünyanın bu koşulları günümüz ölçeği ile kıyaslanamayacak derecede değişiktir. Ancak biz insanımızın hiç değişmeyen dürüstlük, buradan da girerek mutlu olma arzularını gerçekleştirmek gibi bir ilke peşinde olmalıyız. Yaşamımıza anlam verirken, kendimizi bitirmemek için insanlığın varoluşundan buyana dürüstlüğün ayakları olan ve hiç değişmeyen şu üç kuralı; a. Hakkaniyet b. İç bütünlük c. Tutarlılık Konusunu tanımak, bilmek ve bunlarla yaşamak zorundayız. Ayrıca günümüz dünyası küçülmüş, evren boyutunda insan anlayışı devreye girmiş durumdadır. Yani evrensel değerleri tanıyıp eğitim uygulamalarında birinci derecede amaçlarımız olması gerekmektedir. Günümüz insanı hayalleri ile duyumlarıyla (seslerle), duygularıyla oluşturduğu düşünme biçimi ile kendi olup, topluma özgür bir birey olarak katılabilmektedir. Bu ve benzeri anlayışta insan yetişmesi için yeni eğitim sistemimiz ne olmalıdır. Köy Enstitüsü insanlara ne vermişti? Bunları nasıl vermiştir yukarıda belirtik. Örneğin 11-12-13 yaşlarındaki çocukları geniş bir alanda yaşamı kolaylaştıracak ve toplumu için savaşım verecek şekilde, fizik ve zihin anlamında düzenlemeler yapmıştı. Şimdi bunun yani zihin ve fizik becerilerini çocuğa verebilmek ancak zaman ve zemin olarak şu uygulamalar ile yapılacaktır.  Bir kere yaş olarak 3-4-5-6 yaşına okul öncesi eğitimle hem bedensel beceri, hem de özellikle de kişilik eğitimi yani zihinsel beceri sahibi olması için gereklidir. Bugün artık kişilik eğitimindeki 7 yaş kesinlikle geç kalınan yaştır. İkincisi o günün kırsalın geniş bir alanında, hayatı kolaylaştırıcı uygulamalara yapılırken, bugün bu olanak yoktur. Hem de çok gereksizdir.  Çünkü artık eğitim alanı bütün ülke geneli  (sathı) olmuştur. Bütün evler, aileler okul halindedir. Eğitim teknolojisi ile kamunun önderi, yahut yönlendiricisi görsel ve yazılı medyadır. Kesinlikle toplumcu insan yetiştirmek öncelikle okullaşmış her alanda “yüksek yetişkinlik düzeyine çıkmış uzman eğitimciler denetiminde” yürütülmelidir. Nitekim bu uzman kişilikler, denetimleriyle medyaya da hakim olmalıdır. İsmet İnönü’nün “İlköğretim davası millet olma insan olması davasıdır” cümlesi bugün ülke genelinde ve evrensel değerler eşliğinde oluşturduğumuz bir sistemle mümkündür. Öyle ki bugün çocuk eğitimine ana karnında başlayarak 16 yaşına kadar kesintisiz eğitimle sürdürmek zorundayız. Şöyle ki; 1.        Hamile kaldığı anlaşıldığı an, anne çeşitli vücut egzersizleri yaptırılarak çocuğun sağlıklı doğması sağlanmalıdır. 2.         6 aylıkla 2 yaş arasında zengin uyaranlarla snapslar (beyinde haber merkezleri) oluşturacak eğitim yapmalıyız. 3.        2 ve 6 yaş arasında anaokulu eğitimi yapılmalıdır. (Bu eğitim sorumluluk temelinde de değil çocuğun aşırı merakından tam yararlanma ve oyun arzuları doğrultusunda olmalıdır.) 4.        7-16 yaşları temel eğitim (ilköğretim olmalıdır.)   Bu amaçla eğitimde yeni yollar diyerek 2006’dan bu yana yeni bir eğitim sistemi için hazırlıklar yapıyorum. 1998 ve 2001 Almanya’ya giderek, oraya doğumuyla giden oğlum Umut’un okulundan ve Stuttgart konsolosluğundaki Eğitim ateşemizden izinle, Alman Eğitim Sistemi hakkında, hem de insanların karakter yönlenimindeki faktörleri araştırarak incelemeye çalıştım. Ayrıca 2010-2014 ve 2017 yıllarında Artvin, Ardanuç, Hopa, Kemalpaşa’daki inceleme ve araştırmalardan sonra Gürcistan’a geçerek, okullarda sınıflara girip, öğretmenlerle hem eğitim sistemleri hem de karakter yönlenimi ile ilgili konuları araştırdım, röportaj yaptım. Bugün 2013’te yayımlanan 1. Eğitim Sil Baştan 2.  Dedem Ben ve Torunum adlı kitaplarla 2018 başında devreye giren “Kuantum Düşünce Tekniği ve Karakter Yönlenimi” adlı kitabımda, yeni eğitim sisteminin gereklerini, bir program olarak ortaya koymaya çalıştım. Almanya’da ve Gürcistan’da da bizim Köy Enstitüleri uygulamalarının ilk 1 yaştan itibaren el ve zihin becerilerini geliştirmek üzere sistemlerine taşımış olduklarını gördüm. Şimdi 2013 verileri ve sistemi ile Azerbaycan’da eğitim ve sistemini kısa bir örnekle anlatarak yazıma son vermek istiyorum.   Azerbeycan’da Okul Öncesi Eğitim Kurumları ·                    Körpe Evleri: 1. 5-2 yaş arası çocukların eğitim gördüğü kurumlardır. ·                    Körpe Evleri Bahçeleri : 2-3 yaş arası çocukların eğitim gördüğü kurumlardır. ·                    Çocuk Bahçeleri ve aile bahçeleri: 3-6 yaşarası çocukların eğitim gördüğü kurumlardır. ·                    Okul Bahçeleri : Herhangi bir okulun bünyesinde açılmış olan okul öncesi kurumlardır. ·                    Bahçe internatları: Çocukların yatılı olarak eğitim görebildiği kurumlardır. ·                    Çocuk evleri: Öksüz, yetim ve bakıma muhtaç çocukların eğitimi gördüğü kurumlardır. ·                    Sakat ve zihinsel özürlü çocuklar için çocuk evleri (Tika 1995’ten akt. Ergün, 1997) Yukarıda görüldüğü gibi 0-6 yaş aralığında hiçbir çocuk devlet tarafından pas geçilmemektedir.   Okul öncesi eğitimden sonra 6-10 yaşlarında ilkokul, arkasından beş yıl temel eğitim görmektedirler. 6-16 yaş arasında her çocuk için eğitim zorunludur. Bundan sonra lise ve meslek liseler 2-3 yıl olarak devam etmektedir. 2013 Azerbaycan bütçesinin %3.3 eğitime ayrılmıştır. Bununda % 82’si 0-6 yaş arası okul eğitimine verilmektedir. Yani 0-16 yaş arasında çocukların eğitimi, tüm yiyeceği, içeceği, giyeceği devlet tarafından temin edilmektedir. 2010’da Batum’da konsolosluk tarafından görüşülerek girdiğim ilkokulda 1 saat, lisede 2,5 saat kalarak, Gülügo adında Gürcü dili edebiyatı öğretmeninden, anaokulundan liseye kadar olan kısmında hangi dersleri nasıl işlediklerini haftalık kaç saat olduğu bilgisini not olarak kayıt aldım. Daha sonra 2014-2017 yılında Batum’a tekrar gittiğimde yine okullara girerek ve halk arasında yaptığım incelemelerde röportajlarda gördüm ki Azerbaycan Eğitim Sistemi ile Gürcistan Eğitim Sistemi aynı denkliktedir. Köy Enstitü ruhunu çocuklara verebilmek için bizlere (eğitimcilere düşen görev); tüm sendika, dernek, vakıf eğitim adına kurum ve kuruluşlardan birer temsilci ile yeni bir eğitim sistemi yapmaktır. Amerika’yı yeniden keşfetmeyeceğiz çok değil uzmanlardan oluşan 10 kişilik bir üst kurul; bunların altında da 10’ar kişilik okul öncesi ilköğretim kurulu ve temel eğitim kurulları yeterlidir. Biz eğitimciler bunu gerçekleştirerek, öncelikle sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Sonra’da yönetimdeki siyasetçi bürokrat ve benzeri sorumlularla, topluma deklere ederek çalışmalarımızı sürdürmeliyiz. Yine de; sistemi insanlar kurar, o sistemler de insanları yönetir. Kuantum mekaniği teknolojisi yakın bir gelecekte insanların büyük bir bölümünü işsiz bırakacaktır. Eğer devlet sistemimizi ve onun alt sistemlerinden biri olan eğitim sistemimizi, toplumsala yönlendiremezsek başımıza nelerin gelebileceğini gelin beraberce masaya yatıralım. Bunun Köy Enstitüleri ruhunu yakalamak adına “Köy Enstitülerini yeniden düşünmeliyiz.“ diyorum.                                                                                                                                  ŞEREF PINARBAŞI     Kaynakça :    1.      Kuantum Düşünce Tekniği Köy Enstitüleri ve Karakter Yönlenimi. S. 33, Payda Yayıncılık, 2018 Ankara. (Şeref Pınarbaşı) 2.      Karşılaştırılmalı Eğitim Azerbaycan Eğitim Sistemi.Sayfa 114. (Prof.Dr. Adil Türkoğlu) 3.      Öğretmenim Müfettiş Geldi. (Alim Başaran) 4.      2010-2014-2017 Batum Notları. (Şeref Pınarbaşı) 5.      1998 ve 2001 Almanya Notları. (Şeref Pınarbaşı) 6.      Dünden Bugüne Türk Eğitim Sistemi ve Yapısı. (Z.Nurdan Baysal & Sefer Ada)