SELAM OLSUN EYÜBOĞLU AİLESİNE…  
Bir toplumun toplumsal belleği, aynı zamanda o toplumun vicdanıdır demiştik. Toplumsal belleği zayıf, kendi tarihi konusunda yeterince donanımlı olamayan toplumlar tarihten ders almayı beceremedikleri için emperyal amaçlı güçler tarafından kolayca parçalanır, sömürülür ve karanlığa sürüklenirler. Bugün başımıza gelenlerin bir özeti de budur… Eyüboğlu ailesi, bu toplumun hiç unutmaması ve hep minnetle anması gelen adların başında gelir… Trabzon asıllı, varlıklı bir ailenin, bir kaymakamın çocukları olan Eyüboğlu kardeşler, almış oldukları Fransızca eğitimi de kullanarak şirketler kurma, bireysel servet edinme, politikada yükselme yerine kendilerini yoksul halk yığınlarıyla birlikte davranarak toplumsal ilerlemeye, gelişmeye, toplumsal iyiliklere, güzelliklere adamış, bu uğurda birçok özveriyİ severek üstlenmiş bir ailedir. Ailenin büyük çocuğu Sabahattin Eyüboğlu, Hasan Ali'nin Tercüme Bürosu'nda, Tonguç'un Köy Enstitüleri'nde, Milli Eğitimin Talim Terbiye Kurulu’nda, üniversite dersliklerinde, dergilerde, çeviri kitaplarda geceli gündüzlü emekle, tüm ömrünü bu yurdun, bu toplumun genç kuşaklarının özgürce yetişmesi için geceli gündüzlü çalışarak tüketmiş, 13 Ocak 1973 tarihinde yaşama gözlerini yummuş çok önemli bir aydınımızdır. Batılı Şarkiyatçıların ve halka tepeden bakan aydın geçinen kişilerin ipliğini onlarca yıl önce açığa çıkarmış bir mücadele insanıdır. 1967 yılında Yeni Ufuklar dergisinde çıkmış “Emperyalizm ve Kültür” başlıklı yazısında şunları söylüyordu. “O Pierre Loti ki batı kültürünü benimsemek isteyenlere karşı çarşaflı peçeli, inşallah’lı maşallah’lı doğu kültürünü sürdürmek isteyenleri tutuyordu. Batı emperyalistlerinin istediği buydu zaten; aman, doğulu doğulu kalsın.”  Edward Said’in Şarkiyatçılık adlı ünlü yapıtının yayımlanmasından daha on bir yıl önce Batılı emperyalistlerin kültürel kirli niyetlerini gösteren, Batı eğitimini de yakından görmüş Doğulu bir aydın olmanın onurunu yaşıyordu.  Sabahattin Eyüboğlu ve kardeşleri, Köy Enstitüleri’nde yetişmiş Anadolu çocukları gibiydiler; Batılı kodlarla kendi toplumunu çözmeye ve değiştirmeye yönelmiş aydın değillerdi. Onlar, kendilerinin de içinde yetiştikleri güzel coğrafya ve kültüre âşık, bir Doğu toplumunun iletişim araçları arasından, kendi dilleri ve yaşam gelenekleri içinde var olan değişimci güçle hem kendi aynalarını kurmuş, hem bu aynadan Batı dil ve kültürüne ışık tutarak, farklı bir perspektif, prizmatik bir bakış açısı oluşturmuşlardır…      Toplum Sabahattin Eyüboğlu'na olan minnet borcunu 12 Mart darbesinden sonra “Komünizm propagandası yapmak ve gizli örgüt kurmak” suçundan Vedat Günyol ve Ezra Erhat ile birlikte tutuklayarak, cahil polislere bir sandalye üstünde sabahlattırarak ödemiştir. Bedri Rahmi, “Karadutum “ ile, “nerede bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım” sözüyle bilinen bir şair, ressam, kültür ve sanat insanı, Mualla Eyüboğlu birçok Köy Enstitüsü yapısının güzel mimarı, Mustafa Eyüboğlu, Arifiye Köy Enstitüsü tarım eğitimcisidir… Ayrıca ailede Ömer Turan Eyüboğlu, İsmet Zeki Eyüboğlu gibi adları unutulmaması gereken başka aydınlar da vardır. 22 Ocak Salı günü saat 18.30'da Mimarlar Odası Ankara Şubesi'yle birlikte bu değerli aileyi andık. Mimarlar Odası’nın konferans salonunu dolduran izleyiciler Trabzonlu şair ve yazar Ahmet Özer’in Eyüboğlu ailesini anlattığı, bir kütüphane raflarına sığmayacak derin arşiv bilgisi ile donandı… Alper Akçam; Sabahattin Eyüboğlu üzerinden Anadolu Rönesansı ve Köy Enstitüleri’nin ülkemizde yol açtığı değişimi vurguladı, kendilerinin yetiştiği laik ve özgür eğitim sistemine ihanet etmiş liberal aydınların Sabahattin Eyüboğlu’na yönelik, 12 Mart’ın faşist polis sorgularını aratmayan tabansız eleştirilerini gözler önüne seren bir konuşma yaptı. Mimar, Prof. Dr. Neşe Gurallar, çağının Fransız eğitimli, Ruhi Su’dan Yaşar Kemal’e çevresindeki tüm erkeklerin âşık olduğu güzel mimarı Mualla Eyüboğlu’nun yaşam serüvenini, Rumelihisar surlarının onarımından Hasanoğlan ve diğer Köy Enstitüsü binalarının yapımına, verdiği emeği dile getirdi… Şimdi bu ülkenin duyarlı insanlarına düşen görevi anımsatmakta yarar var… Klavye ve ekran başlarından kurtularak bu tür etkinliklerin yapıldığı salonlara, insanların ülkeye aydınlık getirmek için çıktığı yollara katılmak, konuya, komşuya, hemşeriye, el uzatmak, yaşama ilişkin güzel duyguları paylaşmak gerekiyor… Başka kurtuluş yok… “Uyarmak İçin Uyanmalı, Uyanmak İçin Uyarmalı”yız… Üzerimizde emeği olan insanlara minnet duygularımızı dile getirirken genç kuşaklarımızın özgürlüklere açılabilmesi için davranışa geçmeliyiz… Selam olsun Eyüboğlu ailesine, selam olsun kendi varoluşunu yaşama verdiği değer ve paylaşma yolunda attığı adımlarla gerçekleştirenlere… Selam olsun bizi her gün yenileyen, her gün yeni bir aşkla ayağa kaldıran bu güne…   23 Ocak 2019, Alper Akçam.